Tarık AKILTOPU'nun Şiirleri
18 Mart 1918'de kalelerinde kertenkelelerin soluduğu, ağaçlarında cırcır böceklerinin uçtuğu, insanı az, yeşili çok bir memleket olan, Antalya'nın Kışla mahalleinde, frenk yemişlerinin içinde, fırıncı Mehmet Efendi'nin evinde dünyaya geldim. O gün, vapur düdüğü duyulmuş limandan, şeker getirmiş Odessa'dan, uğurlu geldi demişler benim için. Kaleiçinde geçti çocukluğum, Yenikapı'da gençliğimi yaşadım, Meltemde serinledim, poyrazda yandım, Bahçelievlerde ihtiyarladım. Ömrümün tamamını Antalya'da yaşadım. Antalya'nın ilk mimarıyım. Antalya sevgisi beni 70 yaşından sonra şair yaptı.
TARIK AKILTOPU 1997
Az Okudum
Çok okudum,
En sonunda
Çizer oldum.
Yaş kemale
Erince de
Nasıl oldu
Bilemedim,
Çizer iken
Yazar oldum.
Dostlar
Teker, teker
Eksilince
Sokaklarda
Gezer oldum.
Dünyadaki
Misafirliğin
Sonu geldi,
Ben de bunu
Sezer oldum.
BANA YETER
Yok mimarmış
Yok şairmiş
Keyfe keder
Antalya'lı olmam
Bana yeter
ANTALYA SEVGİSİ
Falezlerin üzerindeBir Antalya'lı
Bembeyaz olmuş
Saçları
Bakar da bakar
Akdeniz'e
Bakar da bakar
Toroslara doyamaz
RÜYALARIM
Takmışım kafamaBir kerre
Atamam
Yatarım Antalya ile
Kalkarım Antalya ile
Kiprinos'a inerim
Deliktaşta çimerim
Kırkmerdivenden
Düşerim
Gece rüyalarımda
Alisi Kaptan
Osman Kaptan
İskeleden bağırır
Uyanırım
Benim böyledir
Rüyalarım
Ya, Deliktaş'ta çimerim
Ya, Kırkmerdiven'den
Düşerim
BEN ANTALYA'LIYIM
Bu memleketin
Yetmiş senedir,
Sıcağını çeken
Benim
Senelerce
Ekşi portakalını yiyen
Kireçli sularını içen
Benim
Tozlu, topraklı
Yollarında koşturup
Çelik çomak oynayan
Benim Frenk yemişini yiyen
Arıklarında çimen
Ene diyen
Gari diyen
Agam diyen
Benim
Ben Antalya'lı
Değilim de neyim?
ANTALYA'M
Antalya'm
Çok kahrını çektim amma
Yine de
Hakkım helal olsun sana
Islattın yağmurunda
Kavurdun sıcağında
Çok eziyet ettin bana
Yine de
Hakkım
helal olsun sana
Kireçli sularını içirdin
Ekşi portakalını yedirdin
Ene, abu, gari dedirdin
Gezdirdin
Tozlu topraklı yollarında
Yine de
Hakkım helal olsun sana
Portakal çiçeği Kokan
Benim bir Antalya'lım vardı
Ene, Abu, Gari diye konuşan
Birbirini tanıyan kucaklaşan
Ne çiçek kokusu
Ne Agam'ı Abusu kaldı
Ne birbirini tanıyan
Nerde benim Antalya'lım
Nerde benim Antalya'm Çubuk Boğazından
Çıkıpta
Kepez başına
Varınca
Uçsuz bucaksız
Bir mavi çıkacak
Karşına
Sakın şaşırma
Heyecanlanma
Orası Akdeniz
Bizim Akdenizimiz
Korkma Yaz aylarında
Antalya rüzgarları
Gündüz meltemi
Gece poyrazı
Esmezse
Bu iki rüzgar
Bilki Antalya'da
Yangın var.
Serin eser akşamları
Manavgat rüzgarları
O da
Kaymakamın iznine bağlı
İnsanları
keçi eti yeyip
Öğlenleri güzellik uykusuna
Yatıyorsa,
Gündüzleri meltem
Geceleri poyraz esiyorsa
Sabahları yağmur yağıp da
Öğleden sonra güneş açıyorsa,
Yazları sıcaklık
Kırk dereceyi aşıyorsa
Otuzyedi senede bir de
Kar yağıyorsa eskaza
Sakın şaşırma
Burası Antalya
İnmezsem,
Yemeniciler
Arastasına
Girmezsem,
Tamirci Ali Usta'nın
Hatırını sormazsam
Geçmezsem
İki Kapılı Han'dan
Çay içmezsem Osman'dan
Görmezsem
Yivli Minareyi
O gün
Mutsuz hissederim
Kendimi
Antalya hakkında
Laf etmek
Bize düşer elbette
Onsekiz mart
Bindokuzyüzonsekiz
Tarihli
Tapusu var cebimde
Dışarıdan gelenler
Çoğaldı son günlerde
Kapımız açık
Misafirlerimize gine de
Kırşehirli, Tokatlı
Buyursun gelsin amma
Antalya'lım
Ne olur sen kaybolma
İki satırcık
Yazmak geldi içimden
Antalya'lının Türkçesiyle
Enesiyle
Garisiyle
Portakalı, inciriyle
Rumkuşu'yla, Feneri'yle
Gelmişiyle, geçmişiyle
Çocukluğumun
Antalya'sı
Geldi gözümün önüne
Hasreti çökmüş olacak
Elelem içime
Kısmetim açıldı
Hayatımın sonbaharında
Güzellerin
Elimi sallasam
Ellisi karşımda
Be mübarekler diyorum
Kendi kendime
Sizler neredeydiniz
Gençliğimde
Yetmişimden sonra
Bu olur mu?
Her meyvenin
Bir mevsimi vardır
Elbette
Karpuz yenir mi
Şubat ayında
SAKIN
ŞAŞMAYIN
İniyorum her gün Kalekapısı'na
Bakıyorum etrafıma
Ne ispirto içen Ali Zaruri var
Ne Tellal Akif var ortalarda
Yolsuz
Mehmetler
Sisi Mehmetler nerdeler
Hani Harputlu Ali
Hani Karamüdür rahmetli
Hani Hilal Ali beyler
Hani İnkişaf Ömer'ler
Hepsi terki dünya ettiler
Eğer bir gün
Gündüz Vakti
Diyojen misali fener elimde
Antalya'lı arıyorum diye
Sokaklarda koşarsam rastgele
Sakın şaşırmayın
Beni deli sanmayın
Kalekapısı deyince
Kalelerle kuleler mi gelir
Akla sadece
Kalekapısı'na inipte
Tellal Akif'i görmezsem
Şufi'nin çorbasını içmezsem
Rastlamazsam
ali Zarzuri'ye
Sataşmazsam
Yolsuza, Sisi'ye
Uğramazsam
Turşucu Hamdi'ye
Dönerci Hakkı Usta'nın dönerini
Yemezsem
Börekçi Hamza'nın böreğini
Ne yapayım ben
Kalekapısı'nın böylesini
Yetmiş senenin Antalya'sı
var
Şimdi, gözümün önünde
Her günü ayrı değerde
Telgrafın tellerini
Kadifeden kesesini
Çalardı o tarihte
Ud'cu Zeynep hanım evlerde
Kör Ali'ler, Davulcu Besi'ler
Çalardı kına gecelerinde
Gelin hamamı olurdu
Cuma günlerinde
Yolsuz Mehmetler
Tellal Akifler
Sisi Mehmetler şimdi nerdeler
Nerde kalelerde soluyan
Kertenkeleler
Nerde ağaçlarda cır, cır,cır öten
Böcekler
Nerde semalarımızda uçuşan
Hacı leylekler
Sokaklardaki sakalar
Buğday yüklü develer
Odun yüklü eşekler nerde
Gaz lambası altında geçen
Tatlı sohbetler
Eski dostluklar, eski sevgiler
Hani şimdi nerdeler
Bazen dalar giderim
Otuzlu, otuzbeşli
Yıllara
Arabacı Arafa'nın
Kırbacı gelir
Hatırıma
Hala aklım ermez
Sucu Ahmet'in
Bir eşekle
Üç karı lışına
Bir de
Udcu Zeynep hanımın
Elinden düşmeyen
Siyah çantasına
Bahriyeli Osman'ın
Bir bas, iki kaldır
Ford arabasına
Özlem duyarım
Tozuna, toprağına
Otuzlardaki Antalya'nın
O basit yaşantısına
Yeşiller azaldı
Betonlar çoğaldı
Meydanlar ufaldı
Caddeler daraldı
Trafik aksadı
Yaşamak çok zorlaştı
Amma
Gine de güzeldir
Antalya
Akdeniz'i kurutan
Yok
Torosları deviren
Yok
Plajları götüren
Yok
Falezler şimdilik
Ayakta
Gine de güzeldir
Antalya
Ey yetmiş senedir
Ekmeğini yediğim
Sularını içtiğim
Havasını teneffüs
E ettiğim Antalya
Giden gitti,
Gelen geldi,
Yabancı oldum,
Kendi yurdumda
Gine de
Taşı toprağı
Beni tanır
İnsanlar tanımasa da
Bazen yat limanına
İnerim de
Ararım İskele'yi
Mavunaları, kayıkları
Su taşıyan sakaları
Omuzunda un çuvalı
Koşuşturan hamalları
Hilmi kaptanı,
Hamdi kaptanı,
Bir sessizlik sarmış
İskele'yi
Kahveden gelmiyor artık
Kadifeden kesesi
Ali'sinin o gür sesi
Kalelerde dolaşmıyor
Şimdi kertenkeleler
Nerdesiniz Gani Çavuş
Nedesiniz Ekizler
Yetmiş sene
Havasını soluduğum
Sularını içtiğim
Yollarında gezdiğim
Antalya
Dünyayı bırakıp gitmek
Önemli değil
Eğer varsa kadderde
Senden ayrılmak
Çok zor
Arayacağım seni
Her yerde
Hatırlarmısın o günleri
Yetmişbeşli seneleri
Kuyudan su çektiğimiz
Taşlıkta yemek yediğimiz
Deli Zühre'yi, Davulcu Beşi'yi
Çalgıcı Kör Ali'yi
Hatırlarmısın
Duvarlı bahçede
Uçurtma uçurmadın mı?
Pali bahçesinde
Top koşturmadın mı?
Bak dostum
Sen "ene"yi "gari"yi "abu"yu
Unuttun mu?
Antalya Türkçe'si idi
Hele sana agam diyenleri?
Arafa'nın faytonuna
Hiç binmedin mi?
Şarampol'deki kanlı çayda
Hiç çimmedin mi?
dostum
Yoksa sen Antalya'lı
Değilmisin?
Ağır ağır dolaşıyorum
Başım önde
Ellerim cebimde
Kale içinde
Bir an hayale dalıp
Gidiyorum çok çok
Eskilere
Bir tarih bir kültür
Bir yaşam biçimi
Kokuyor hala
Daracık sokaklarında
Bir devrin
Sesini duyuyorum
Dudak dudağa konuşan
Geniş sacakların
Altında
Kale içinde değil
Sanki dolaşıyorum
Tarihin derin
Sayfalarında
Dolaştım Kaleiçi'nin
Dar sokaklarında
Kokladım
Su yemiş ahşabın
Çürümüş kokusunu
Yürüdüm
Güneşi yola
Düşürmeyen
Geniş saçakların
Altından
Gördüm avluda
Çamaşır dövülen
Mermer taşını
Duyar gibi oldum
Tokuç seslerini
Narlar gine sarkmıştı
Sokaklara
Gine konmuştu
Feslikanlar
Cumbalara
Dar sokaklar
Gine küf kokuyordu
Gine taşmıştı
Arıklar sokaklara
Yeni kaleiçi
Şairim dediği gibi
Ne kapalı çarşı
Ne kapalı kutu
Pansiyonları
Dükkanları ile
Adeta
Turistik bir site
Otel yapmış evini
Ahmed'i, Mehmed'i
Mustafa'sı
Sokaklarında dolaşıyor,
Jan'ı, Hans'ı, Lolitas'sı
Bir başka alem olmuş
Benim bildiğim
Kaleiçi
Bir başka alem olmuş
Ben görmeyeli
Buraları
Bazen sıkılırım içim
daralır
Atarım kendimi dışarıya
Düşerim yollara
Uğrarım kuyumcular çarşısına
Uğrarım yemeniciler
Arastasına
selam veririm
Dikici Mustafa'ya
Selam veririm
Pençe çakan seksenlik
Ali ustaya
Yetmiş sene önceki arasta
Canlanır kafamda
Bir an giderim
Eski günlere
Dolaşırım çarşıyı
Hayal aleminde
Görür gibi olurum
Zembil omuzunda
Çancı Mehmet Usta'yı
Koklarım arastanın kokusunu
Atarım içimin sıkıntısını
Ben gezerim
Antalya'da
Antalya sokaklarında
Herkes yabancı
Olsa da
Ben koklarım
Arastanın kokusunu
Esnaf
Yabancı olsa da
Sokaklar
Beni tanır
Dükkanlar
Beni tanır
İnsanlar
Tanımasa da
Sene dokuzyüzotuzlarda
Duman göründü Adrasan'da
Ayda bir vapur geliyor
O zamanlar limana
Haber verin Topal Hasan'a
Vapurun geldiğini
Duyursun Antalya halkına
Yolcular hazır olsun
Mavunalar yanaşsın rıhtıma
Uyandırın hamalbaşı
Sülü'yü
Hamalları toplasın işbaşına
Tembih edin Alisi Kaptan'a
Çok bağırmasın
atlasın mavunasına
Vapur geliyor vapur
İsmi Anafarta
Bugün bayram Antalya'da
Hazırlıklar tamamlansın
Mallar, hamallar alesta
Mavunalar avara
Kayıklar siya siya
Büyük bir faaliyet var
Ortalıkta
Vapur iyice yanaştı limana
Yol verin gitsin karantina
Ağustosun sıcağında
Kertenkeleler soluyor
Kale duvarlarında
Böyleydi hayat
Böyleydi manzara
Dokuzyüzotuzlarda
Bu günkü yat limanında
Biliyorum
İyi değil yaşlanmak
Her gün aynı tempo
Sabah kalkmak
Akşam yatmak
Monoton bir hayat
Sözüm ona yaşamak
Başka ne halt
Edebilirsin ki
Bu yaştan sonra
Teker kırık
Lastik patlak
Şu yalancı dünyada
Arkamda kalan
Ufak bir şiir kitabı
Bir de
Altındaki yazısı çalınmış
Çınar ağacı
Ne bir yürekte
Küskünlük
Ne de bir başka acı
Dostluğun sevginin
Armağanı
Ufak bir şiir kitabı
Bir de Çınar Ağacı
Sıcak memlekette
Soğuk insan olur mu?
Meltemi soluyanlar
Kötü insan olur mu?
Akdenizin mavisi
Torosların moruyla
Bahçelerin yeşili
Portakalın suyuyla
Büyüyenler
Hiç duygusuz olur mu?
Kimbilir benim kadar
Antalya'yı
Sıcağını, soğuğunu
Meltemini, poyrazını
Kimbilir?
Deliktaş'ta çimmesini
Kırkmerdiven'den
Düşmesini
Kimbilir benim kadar
"Ene"sini "gari"sini
Şişertmeyi içmesini
Hibeşini yemesini
Ali'sini Veli'sini
Akıllısını, delisini
Parklarında gezmesini
Frenk yemişi yemesini
Kimbilir benim kadar
Antalya'yı sevmesini
Dokuzyüzotuzlarda
Ağustos aylarında
Issız, sıcak bir memmleketti
Antalya
Ahalisinin çoğu yaylalarda
Yaz aylarında
Tozlu topraklı yollarında
O günlerde görülen manzara
Bazen, buğday yüklü develer
Bazen, su taşıyan eşekler
Ağaçlarda
Çır çır öten böcekler
Kalelerde
Soluyan kertenkeleler
Havalarda
Uçuşan hacı leylekler
Evlerimizde de
Saz çalan sivrisinekler
Yollarda mezarlıklar
Tek, tük görülen insanlar
Dükkanlarda uyuyan
Esnaflar
Ayda bir duyulan
Vapur düdüğü sesi
Kahvelerden geliyor
Gramafonun sesi
O tarihte
Antalya'nın en büyük
Eğlencesi
DOLAŞTIM KALEİÇİ'NDE
ELLERİM CEBİMDE
Aklıma esti de
Yine daldım
Tarihi Kaleiçi'ne
Dolaştım dar sokaklarında
Ellerim cebimde
Berduş yuvası
Yanık hastanenin yeri
O müstesna köşeye
Gelince
Karşıma çıkan
Güzel manzara
Çarptı beni adeta
Gördüm bir kenarda
Toz, toprak içinde
Kurulmuş
Çilingir sofrasını
Tanıdım Kalekapısı'nın
O asil esnafını
Çektim içkilerden
Bir yudum ben de
Daldım yine dar sokaklarına
Kaleiçi'nin
Düşünceli ve üzgün
Ellerim cebimde
İltimas ettiğim gelmesin
akla
Amma
Güzel şehirdir şu Antalya
Akdeniz bir yanda
toroslar bir yanda
Portakal çiçeği kokar
Sokaklarında
Tarih dersen
Yaşıyor topraklarında
Geçmişi koklayabilirsin
Arastasında
Yemeniciler içinde
İki kapılı handa
Kaleiçi'nin dar sokaklarında
Tophane'ye otur
Seyret Limanı
Seyret eski Antalya'yı
Kalelere bak
Selam gönder Romalılar'a
Yivli Minare'ye bak
Selam ver Selçuklular'a
Şelaleler akar kıyılarında
Plajlarına doyum olmaz
Bir tarafta Konyaaltı
Bir tarafta Lara
Nazar değmesin amma
Ne kadar da güzelsin
Antalya
Akdenizin kıyısında
Torosların kucağında
Bir belde
Suları, bahçeleri
Plajları, Falezler'i
İnci, Mercan göğsünde
Tarihiyle, iklimiyle
Namıyla, şöhretiyle
Cennetten bir köşe
Dolaş ata yadigarı
Kaleiçini, iskeleyi
Kokla ecdad kokusunu
Geze geze
Dikil,
Kalekapısı'nın ortasına
Bak
Kalelere, Kulelere
Hanlara,
Hamamlara
Selam gönder
Selçuklular'a
Selam gönder Romalılar'a
Yivli Minare önde
Bütün güzelliği ile
Mor dağlar arkada
Bütün ihtişamıyla
Akdeniz dersen
Kucağında
Uzanır gider ufuklara
Doyum olmaz yeşiline
Doyum olmaz
Tarihi hazinelerine
Doyum olmaz
Üstünden şelaleler akan
Falezlerine
Ve de uzanıp giden
Plajlarına
Burası benim memleketim
Antalya
İnsanoğlu biliyorum
Çok şey gelir elinden
Gökdelenler dikersin
:Göklere
İnsanlar atarsın,
Köprüler, tüneller
Yaparsın
Amma,
Sakın Allah'ın
Tabiatını bozma
Onu, bir daha
Yapamazsın
HEY GİDİ DÜNYA HEY
Düşünüyorum da maziyi
Yirmibeşli, otuzlu
Seneleri
Bazen ahşap direklerdeki
Gaz lambaları altında
Bazen fenerler elimizde
Sallaya, sallaya
Karanlık sokaklarda
Komşu ziyaretlerini
Bazen gaz lambası ışığında
Ders çalıştığımız günleri
Hey gidi kahpe dünya hey
Neredeydi nerelere
Geldi
Ne kadar
Önem verilse de
Maddiyata
Onere edilmeye de
İhtiyaç var insanlarda
Sağlık, varlık
Her ne kadar
Mutluluk getiriyorsa da
Bir ödülün,
Bir aferinin
Getirdiği mutluluk
Yine başka
Kalekapısı
Antalya'nın düğüm noktası
Kalekapısı demek eskiden
Antalya demekti
Anonslar oradan yapılır,
Tellallar orada bağırır,
Darağacı orada kurulur,
Eşkiya orada asılırdı
Saat kulesinin önünde
Faytonlar park ederdi
Kule dibinde
Yollar çamur deryası
Kale dipleri sidik kokardı
Antalya'nın kalbi
Orada atardı
Ticaret merkezi orası idi
Oteller orada idi
İki kapılı han
Zincirli han, lonca altı
Oradan inilirdi iskeleye
Balık orada
Ramazan pideleri
Orada satılırdı
Açık tezgahlarda
Yaz akşamları testere ile
Kesilip ipe bağlanan
Buz kalıpları oradan alınır
Öyle gidilirdi evlere
Odun yüklü eşekler
Buğday yüklü develer
Oradan geçerdi
Antalya demek
Kalekapısı demekti
Orada atardı
Antalya'nın kalbi
Sene,
Dokuzyüzotuzlarda
Cumhuriyet Bayramı
Kutlanırdı
Daha bir başka
Halkta Kuvai Milliye Ruhu
Kaybolmamıştı dahaca
O ruh canlanırdı
Her bayramda
Evlerle, faytonlar
Süslenirdi bayraklarla
Krepon kağıtları
Ve
Elektrik ampulleri ile
Donatım yapılırdı cumbalara
Cezayir marşını
Çalardı bando
Süvariler geçerdi
Tozu toprağa katardı,
Atatürk Caddesinde
Gece Cumhuriyet balosu
Verilirdi Halkevinde
O günlerin marşı vardı
Halkın dilinde
Toplar atılırken
İnönü'nde
Selanik yolu var
Türk'ün gözünde
Böyleydi otuzlarda
Antalya
Böyleydi otuzlarda
Türkiye
Dantela misali uzanan
Karlı Toros'ların kucağında
Akdenize yaslanmış
Uygarlık ülkesi
Antalya
Beydağı'nın karını
Akdeniz'in
Mavisinde içerken
Portakal topladım
Bahçelerinden
Anadolu içindeyken
Karın kışın
Ben tatilimi geçirdim
Plajlarında Antalya'nın
Ey toprağından
Tarih fışkıran
Şelaleler diyarı
Güzel Antalya
Senin mavine
Senin yeşiline
Feda olsun
Bütün dünya
Bahar aylarında
Antalya
Tepesi karlı
Beydağları karşımda
Bak toroslara dağlara
Bak Akdeniz'in
Mavi sularına
Bak, geçmişi
Bir sır gibi saklayan
Kaleiçi'ne
Bak yürek hoplatan
Güzellere, dilberlere
Ondan sonra dostum
Sen gel de
Şair olma
Otururum balkonumda
Akşam üzerleri
Hayal ederek
Eski günleri
Seyrederim sizleri
Kaleiçi evleri
Kiminiz
Boyanmış süslenmiş
Kiminiz eski halinde
Benim bildiğim gibi,
Hanginiz daha güzelsiniz
Bilemedim ki
Kaleiçi evleri
Düden seni tanırım
Çok eskiden
Kırk gözden gelip
Varsakta ortaya çıkan
Antalya'da yedi arık olup
Bahçeleri sulayan
Falezlerden şelale olarak
Akdeniz'in tertemiz
Mavi sularına dökülen
Sen değilmisin
Acı bir haberim var sana
Bundan sonra
Yemyeşil bahçelerden değil
Betonların arasından
Akacaksın
Akdeniz'e
Bahçelerin yeşilini değil
Betonların pisliğini
Taşıyacaksın
Biliyorum elbette
Sen de üzüldün bu işe
Amma
Kime hesap sorsak ki kime?
Arkamıza gurubu alarak
Resim çektirdiğimiz
Çitlenbik ağacı
Deliktaş, Kiprinos, Yenidünya
Caddeleri toprağa karışmış
Hayvan pisliği kokan Antalya
Şimdi sen nerdesin?
Kırkbeş derece sıcakta
Soluyann kertenkeleler
Kaleleri yıkarken ölen
Çingen Hasan
Şimdi sen nerdesin?
Gövdesindeki kavuğu
Dükkan olan
Bulunduğu semte ismini veren
Ulu çınar ağaçları
Şimdi siz nerdesiniz?
Adrasan'da vapurun göründüğünü
Borusu ile ilan eden Topal Hasan
Şimdi sen nerdesin?
Sıcak yaz gecelerinde
Karaalioğlu Parkı'nda
Bankların üzerinde uyuyan
Asil Karaferya çingenleri
Şimdi siz nerdesiniz?
Ud'cu Zeynep Hanım
Sisi Mehmet, Yolsuz Mehmet
Dayı Mehmetali
Karanfilli Bay Murat
Şimdi siz nerdesiniz?
Antalya'm;
Çocukluğumun Antalya'sı
Şimdi sen nerdesin?
BENZEMEK İSTEMEM
Benzemek istemem
Kimselere
Ben benzerim
Kendi Kendime
Oturmak istemem
Başkasının kimliğinde
Kira evinde
Oturmak isterim
Kendi kimliğimde
Kendi evimde
HAYAT
Çalıştım
Gücümün çektiği
Kadar
Yaşadım
Ömrümün yettiği
Kadar
Hayat,
Bir rüya idi sanki
Geldi geçti,
Bir kapıdan öbürüne
Giden kadar
ORASI BENİM MEMLEKETİMDİ
Bir park vardı bir zamanlar
Memlşeketimde
Papatyalar içinde
Kuzumu otlattığım
Ağaçlarının altında
Yan gelip yattığım
Bahçeler vardı
Bir zamanlar
Memleketimde
Avare dolaştığım
Meyvelerini yediğim
Çaylarında çimdiğim
Ulu çınarlar vardı
Bir zamanlar
Memleketimde
Gölgesinde dinlendiğim
Sıcak yaz günlerinde
Serinlediğim
Hacı leylekler uçardı
Bir vakitler
Memleketimin
Semalarında
Lak, lak ederek
Yuva yapardı
Evlerimizin damında
Yolculuk var derdik
Görünce havalarda
Bir memleket vardı
Bir zamanlar
Akdeniz'in kıyısında
Torosların kucağında
Yabancılaran uzakta
İnsanları kendi halinde
Orası benim memleketimdi işte
Gribe tutulmayayım
Diye
Doktor,
Her nekadar kendini
Öptürme güzellere
Dediyse de
Dyanamadım
Ben bu perhize
Atın ölümü arpadan
Olsun dedim
Öptürdüm yine
Kendimi güzellere
Sevdim
Kerem'in Aslı'yı
Sevdiği kadar
Çalıştım,
Gücümün yettiği
Kadar
Kurtaramadım
Seni tek başıma
Affet beni
Affet Antalya
KOYVER İPİN UCUNU
Bir daha geliş yok,
Bu dünyaya,
Bu hakkını,
Ziyan etme
Gülüp eğlenmeye
Bak
Gündüzleri,
Gece etme
Koyver ipin ucunu,
İnceldiği yerden,
Kopsun,
Olayları,
Dert edinme,
Sonra,
Mutlu olamazsın
seni,
Yeniden doğuracak,
Bir ana'da bulamazsın
EY DÜNYA
İyi de anlaşmıştık,
Seninle ey dünya
Oyun bozanlık
yapacak ne vardı?
Herşeye,
Hoş Bakıyorduk,
Sabah kalkıp,
Akşam yatıyorduk
Bu anlaşmayı,
Bozacak ne vardı?
Kimin tavuğuna
Kış dedik
Kimin aşına
Göz diktik
Yaşayıp gidiyorduk,
Kendi halimizde,
Beni sırtından,
Atacak ne vardı?
İnsanoğlu,
Neler arar,
Hayatta
Şüphesiz,
Sağlık başta
Paranın önemi,
İnkar edilemez,
Amma,
Dost selamı
Gine başka
Hemşerim
Memleketlim
Antalya'lım
Agam, Abum, Garim
Benim canım ciğerim
Deliktaşta,
Çimdiğim
Parklarında
Gezdiğim
Bahçelerinden
Nar yediğim
Antalya'lım
Hemşerim,
Yaneş, bicez,
Yanağından
Öpeyim
Biz Antalya'lıyız,
Ene deriz,
Gari deriz,
Davar eti yeriz,
Ekşiyi çok severeiz
Yufkadır ekmeğimiz,
Sacda pişer,
Böreğimiz
Biz Buba deriz
Ana deriz
Aba deriz
denizde değil
Çayda çimeriz
Ticaretten anlamayız,
Tarlada buğday ekeriz
Dağda,
Hayvan güderiz
Bir de askere gideriz
Şehirde
Dericiliktir,
Yemeniciliktir
Mesleğimiz
Biz Antalya'lıyız,
Selçuklu'dur aslımız
Yörüküz,
Omar'dır, Osman'dır
Adımız
Toras'lardır,
Asıl mekanımız
Antalya'ya
Kış gelince ineriz,
Yazın Toroslara
Çıkarız
Göçebedir hayatımız,
Yaylada buğday ekeriz,
otlakta, hayvan güderiz
Boldur yağımız,
Yoğurdumız
Bir kıl çadırla,
Niraz koyun,
Biraz davardır
Varımız yokumuz
Biz yörüküz,
Develerle, eşeklerdir
Kamyonlarımız
Biz Antalya'lıyız,
Kimimiz,
Yüksekalan'dan,
Kimimiz Şarampol'den
Çimmesini bilmeyiz
Denize bakarız,
Uzaktan
Biz Antalya'lıyız,
Kimimiz,
Demircikara'dan,
Kimimiz Kızılsaray'dan
Yörüktür,
Aslımızı sorarsan
Kimimiz Anamas'dan,
Kimimiz Bucak'tan
Biz Antalya'lıyız,
Selçuklu'dur atamız,
Toroslar'dır,
Asıl mekanımız
NE VAR
İnsan kıskanıyor doğrusu,
Televizyonda sık sık
Ödül merasimi var
Ne de çok ödül alan var
Plaketler, madalyalar
Her dalda bir ödül var
Ule;
Hadi dallardan vazgeçtik,
Bir keçiboynuzu da,
Bize düşse ne var
Yetmiş senedir,
Bu dünyanın kahrını
Çekerim
Ben de ödüle layık değilmiyim
Emanet mi geldik,
Biz bu dünyaya,
Biz de düşmez mi bir
Madalya
YEŞİLE VURDUK BALTAYI
Bırakalım falanı,
Filanı
Kurtaralım
Antalya'yı
Acımadık,
Yeşile vurduk,
Baltayı
Katlettik
Güzelim bahçeleri
Diktik koca, koca,
Apartmanları
Düden,
Artık sulasın,
Betonları
Ne yapalım
sebeb olanları
açıklayalım
Bu suçluları
Bilgisizlik
Çıkarcılık
Politika
Okudu
Güzel Antalya'mızın
Canına
Romalılar, kıyılara,
Taş kaleler yapmışlar,
Düşmanlar girmesin,
Diye
Biz de karşısına,
Beton kaleler diktik,
Rüzgar girmesin,
Diye
Dar caddeler,
Küçük meydanlar yaptık,
Trafik sıkışsın,
Diye
Ağaçları bir, bir
Kestik
Şehir bunalsın
Diye
Kaleiçini,
Otellerle doldurduk,
Tarih utansın diye,
Bahçelere beton
Diktik,
Düden tıkansın
Diye
Biz deniz çocuğuyuz,
Maviyi severiz,
Yeşili severiz,
Turuncuyu da
Hele güzelleri,
Huyumuzduır,
Ne demeli
KELAYNAKLAR MİSALİ
Dostlar gitti,
Arkadaşlar gitti,
Birer, birer
Ne Ali'ler kaldı,
Ne Veli'ler
Akranlarımızın,
Hepsi,
Terki dünya ettiler,
Kelaynaklar misali
Ortada
Kaldık bizler
ES MELTEM ES
Antalya Körfezinde,
Rüzgarlar eser
Hasretlik bağrımı,
Deler de geçer
Es meltem es,
Dindir acımı
Getir meltem getir,
Yardan bir haber
Antalya körfezinde,
Rüzgarlar eser,
Yardan bir haber,
Salar da geçer,
Yarin kokusunu,
Yayar da geçer.
Es meltem es,
Yarem üstüne.
Getir meltem getir,
Yardan tez haber.
KAÇ KİŞİ KALDIK Kİ
Dostlarım takılıyor,
Efeler gibi yürüyorsun
Diyorlar bana
Yollarda
Müsaade edin de,
Oluversin o kadarcıkta
Eskilerden
Kala, kala,
Kaç kişi kaldık ki,
Şuracıkta
ANTALYA LİSESİ
Bir Antalya Lisesi ki
Bakkal İstavri kardeşlerin
Evleri
Kapısından
Kimler geldi, kimler geçti
Uzun seneler,
Antalya çocuklarına
Feyz verdi.
Dokuzyüzotuzbeşlerde,
Tabiatçı tekkanattı,
Felsefeci Nargöbekti.
Şimdi hepsi rahmetli.
Hey gidi Antalya Lisesi hey,
Biz eskidik
O, eskimedi.
HAYIRDIR İNŞALLAH
Gine yaşadım eski günleri,
Dün gece rüyamda.
Türkocağına gittim,
Şimdiki Belediye'nin olduğu
Yerde
Kahve içtim,
Halim'in kahvesinde
Ankara Postası'nı seyrettim,
Elhamra Sineması'nda.
Dinlendim bitli kahvede
Caput bağladım kayalara,
Talya Oteli'nin olduğu yerde,
Hıdrellezde.
Kırcamisi'ne gittim, beş mayısta,
İncir yedim,
Paşakavakları'nda, Rumkuş'ta.
Çimdim, Deliktaş'da Kiprinos'da
Benim Antalya'mı gördüm,
Dün gece rüyamda
Hayırdır inşallah.
AKLA GELİR MİYDİ?
Romalı,
Ne zorluklarla yaptın
Kimbilir bu kaleleri
Binlerce sene sonra
Bir çingenenin yıkacağı
Hiç akla gelir miydi?
Ey,
Neronlar,
Jül Sezarlar,
İskenderler
Kalkın bakın
Senelerce, hükmettiğiniz
Bu dünya
Bu hale gelir miydi?
İSKELENİN TARİHİ
Altmış sne önce Antalya'nın
Ticaret merkeziydi iskele
Henüz yıkılmamıştı,
Kaleler vardı önünde,
Kemerli koca kapıdan
Geçilirdi rıhtıma,
Rıhtım kenarında
Dökme toplardan babalar vardı.
İskelenin kendine has
Bir de kokusu vardı
Rengi koyulaşmış kale dipleri
Sidik kokardı.
Tabakhane ile, karşısındaki
Tandırcının da ayrı bir kokusu vardı.
Hamalbaşı Sülü kapı altında durur,
Omuzunda çuvalla rıhtıma geçen
Hammallara marka atardı.
Bakkal Bekir
Tulum peyniri ve koşma satardı.
Sakalar tabakhaneden
Doldurdukları mikroplu suyu
halka satardı
Bu anlattıklarım, milattan önce değil,
Milattan sonra vardı.
KARIŞIKTIR
Antalya'nın mor dağları
Meşhurdur
Bahçeleri, parkları
Denizlerin en temizi
Akdenizin masmavisi
Yörüktür asıl ahalisi
Karışıktır gerisi
Kıbrıslı'sı
Rodoslu'su
Giritli'si
Moralı'sı
Balkanlı'sı
Arab'ı
Şimdi hepsi oldu
Öz be öz Antalya'lı
KİMLER AĞLAR
Bu dünyaya
Gelmekte zor
Bu dünyadan
Gitmekte zor
Gelirken
Anan ağlar
Giderken
Kalan ağlar.
UNUTMAYIN
Ey genç Antalya'lılar
Ateşi biz yaktık
Yemeği siz pişirin
Geçmişi biz yaşadık
Geleceğe siz götürün
Unutmayın,
Ene'siyle, Gari'siyle
Örfüyle, adetiyle
Portakal çiçeği kokan
Antalya'yı
O kültürü biz yaşadık
Geleceğe siz
Götürün
Badik Hafız
Cüce Hafız
Şeytan Hafız
Antalya'nın
Renkli simalarıydı
Bir zamanlar
Tella Akifler
Yolsuz Mehmetler
Sisi Mehmetler
Şimdi nerdeler
Nerde
Antalya'yı Antakya
Yapan
Bu semboller
Sataşmalar,
Espiriler
Onların yerine
Şimdi
Kalekapısı'nda
Dolaşıyor
Yabancı
Turistler
ÇİTLENBİK
Altmış seneden sonra
Gittim Karaalioğlu Parkı'na
Merak ettim hayatta mı acaba
Baktım
Bizim çitlenbik ağacına
O, hala orada yerinde amma
Devrilmemek için boşluğa
Kökü sımsıkı sarılmış
Toprağa
Gövdesi deniz üzerinde
Zor duruyor havada
Çitlenbik,
Hatırladın mı beni
Altmış sene evvelini
Gurubu arkamıza alıpta
Resim çektirdiğimiz günleri
Görüyorum
Kökün hala toprakta
Gövden boşlukta
Farkındayım
Yaşam savaşı veriyorsun
Sen de benim gibi
Bu yaştan sonra
Dünyada sanma ki
Herşey paradır
Görgüsüzlük
İnsanı şaşırtır
Yokluk süründürür,
Varlık azdırır
Cep zenginliği
Bir sürü riyakar
Kazandırır
Gönl zenginliği
Ahlak zenginliği
Gerçek dost
Kazandırır.
YİNE DE GÜZELDİR
Çok uğraştıysak ta
Bozmaya
Gine de güzeldir
Antalya
Mor dağların
Kucağında
Mavi Akdeniz
Karşımda
Romalı bir yanımda
Selçuklu bir yanımda
Yeşiller azalsa da
Betonlar çoğalsa da
Trafik sıkışsa da
Ağaçlar olmas da
Yollarda
Gine de güzeldir
Antalya
ESKİLERDEN KİM KALDI?
Caddelerinde dolaştım
Sokaklarında dolaştım
Antalya'nın
Selam veren olmadı
Hatır soran olmadı
Merak ettim acaba
Eskilerden kim kaldı?
Nerdesiniz eski dostlar
Neredesiniz Antalyalılar
Bu iş böyle mi olacaktı
Bu ömür böyle mi
Bitecekti?
ARABACI MUSTAFA
Sene dokuzyüzelli
Arabacı Mustafa
Konyaaltı'nda
Denizin kenarında
Mersin dallarından
Yapılma
Derme çatma bir oba
Avradı da yanında
Obanın arkasında
Atla araba
Tavuklar ise
Arabanın altında
Sene dokuzyüzelli
Konyaaltı'nda
Arabacı Mustafa
Çakıl çekerdi
İnşaatlara
Akşam olunca
Yorgunluk basınca
Paçadan bağlı donunla
Obasının önünde
Denize girerdi
Atıyla
Tüm Antalyalı gibi
Çimme de bilmezdi
Arabacı Mustafa
Dokuzyüzellilerde
Böyleydi manzara
Böyleydi yaşam
Konyaaltı'nda
ÇEKİRGELER BİLE
Daha düne kadar
Lara kıyı bandında
Halka açık falezleri
Vahşi yapısı, Şelaleleri ile
Dünya harikası
Bulunmaz bir yerdi
Antalya
Nasıl oldu da
Bu kadar hızla
Geliverdi bu duruma
Durgunluk veriyor,
İnsanın aklına
Çekirgeler bile
Böyle büyük zarar
Vermezdi
Bu güzelim tabiata
SON TREN
Yaşadık yaşayacağımız kadar
Bu dünyada
İyisiyle kötüsüyle
Günler geçti
Yıllar geçti
Yaş yetmiş süre tamam
Hakem düdüğü çalmadı daha
Uzatmaları mı oynatacak acaba?
Bu da işin tesellisi galiba
İnsanoğlu
Ne de kolay aldatıyor kendini
Şüphe yok,
Akibet elbette gelecek başa
Her fanide olduğu gibi
İşin en zor yanı da bu işte
Sanki garda
Geç kalan
Son treni bekliyor gibi
PANORAMİK BİR ŞEHİRDİR ANTALYA
Değişik köşelerden
Değişik görüntüler
Veren
Panoramik bir şehirdir
Antalya
Bence
Önem verilmelidir
Bu duruma
Bu güzel görüntüleri
Kapatmayacak şekilde
Yapılmalıdır yapılar da.
Yetmişli yıllarda
Lara kıyı bandı
Tamamen
Doğal sit alanıydı
Tevsi imar planında
Ondan sonraki
Yıllarda
Nasıl oldu
Neler oldu bilemedik
Bir okus, fokus
Döneminde
Lara bantını kaybettik
Birdenbire
Herkes suçu başkasına
Atıyor şimdi de
Kabahat
Ne sendedir, ne bende
Helvacının kızında
Yazık oldu Lara bandına
Yazık oldu Antalya'mıza
Bir zamanlar
Antalya Belediyesini
Kırk haramiler
İstila etti.
Küpünü dolduranlar
Şimdi kayboldu gitti
Ne olduysa
O zaman oldu
Antalya'ya
Kurban gitti
O kötü politikaya
Ne bahçeler kaldı
Ne de Lara
Öyle bir devirdi ki
O devir
adeta bir çeşit
Hanı yağma
Amma ne fayda
O günlerin acısını
Hala çekiyor
Talihsiz Antalya
ÇOCUKLUĞUMUN BAYRAMI
Bugün arife
Yarın bayram
Bayramlıklar lındı
Hepsi tamam
Elbiseler duvardaki
Askıda
Pabuçlar
Yastığın altında
Gece uyandım
Birkaç kerre
Kontrol ettim
Hepsi yerinde
Elbiseler duvardaki
Askıda
Pabuçlar
Yastığın altında
Ben sevinçten
Yer yatağında
Yarı uyanık
Yarı uykuda
Elbiseler duruyor
Karşımda
Pabuçlar,
Yastığın altında
Sabaha
Kaç saat kaldı ki
Acaba
ESKİ GÜMÜK BİNASI
VE İSKELE
Yetmiş sene önce İskele'de
İki katlı taş yapı gümrük binası
Kare biçiminde
Ortası avlulu dört köşe
Şimdiki amfinin olduğu yerde
Ahşap direkleri üzerinde
Ahşap koridorlar
Etrafında sıralanmış
Taş yapı odalar, bürolar
Alt katta depolar
Fareler, kocakoca
Kalın kağıtlar
Üzerinde Arap harfli
Matbu yazılar, konşimentolar
sene dokuzyüzyirmibeşler
Antalya'da gümrükçüler
Tarblugarplı Mahmut El Braşalar
Yani yaşmaklı hocalar
Muhasebeci Beşir efendiler
Kayıkçılar, gemiciler
Hepsi Arap kökenliler
Rıhtımda koca koca kaleler
Dar sokaklar taş yapı mağazalar
Tabakhaneler, tandırcılar, tatlıcılar,
Şehre su taşıyan eşekler
Sokaklarda cirit atan fareler
Daha neler neler
İskelede
Dokuzyüzyirmibeşli seneler
Bir öpüşmedir
Gidiyor
Son zamanda
İnsanlar arasında
Sanırım bu da
Bir çeşit moda
Bana da nasip oldu
Bu uygulama
Yetmişinden sonra
Gripli bir güzel
Çıkınca karşıma
İşte olanlar oldu
Ondan sonra
HİÇ GEREK YOK
Kiracı derdi yoksa
Öbür dünyada
Ceryanlar
Kesilmiyorsa
Yağmur yağınca
Gölge yapan
Ağaçlar da varsa
Kaldırımlarda
Hiç gerek yok
Ölümden korkmaya
Tarmpet sesleri
Boru sesleri
Çınlatıyor
Kulaklarımı
Balkonumdan
Seyrediyorum
Rengarenk giysili
Eli bayraklı
Yavrularımı
Bugün 23 Nisan
Hoparlörde
Büyük Ata'nın
Tunç sesi
Türk Çocukları
Türk Çocukları
Diyor hoparlör
Ben ağlayarak
yazıyorum
Bu şiirimi
Ve seyrediyorum
Yaşlı gözlerimle
Bu günün küçükleri
Yarının büyükleri
Elleri al bayraklı yavrularımı
LONCA ALTI
Bir loncaaltı vardı
Vaktin zamanında
Antalya'da
Şimdiki
Vakıf işhanının
olduğu yerde
Üstü çatılı kiremitli
Ve de toprak zeminli
İki kapılı o, loş
Mekanda
Tellaklar dolaşır
Eski eşya satardı orada
Halılar, kilimler ile
Beraber
Satılırdı esrar da
Kadın kısmı giremezdi
Erkekler çekinirdi
Yani tekin bir yer değildi
Burası kendine has kokusuyla
Bambaşka bir alemdi
Yoncada satıldığı için
Bu mekanda
İsmi loncaaltı olarak kaldı
Son zamanda
Kaleiçi beni hatırladın
mı
Demir ağa'nın evinde oturduğum
Madervatan ambarlı
İlkokulunda okuduğum,
Yirmibeşli, otuzlu seneleri
Arıkların tıkanıp
Yolara taştığı günleri
Rumların gidişini
Kesriye muhacirlerinin
Gelişini
Büyük yangınları
Arap cerimelerine
Ceviz kütüğü çeken kağnıları
Mermerli'deki
O sevimli deniz hamamını
Hacı leyleklerin bacamızda
Yuva yaptığı günleri
Son yıllarda
Bir hastalık geçirdin galiba
Bir hayli tedaviden sonra
Yüzün biraz değimiş amma
Nazar değmesin
Yine de iyisin maşallah
Deli çağlar,
Tatlı günler
Aylar, yıllar
Mevsimler
Hızla geçince
Bedene
Bir yorgunluktur
Çökünce
Ayak ağrıyınca
Baş dönünce
O zaman anladım
Hanya'yı Konya'yı
Hayat denen
Muammayı
Bir tarihte siyasete
bulaştım
Çok geçmedi
Sol'un gazabında uğradım
Çok üzüldüm çok da sıkıntı çektim
Burdur'lara mahkemeye gittim
Nedir benim bu soldan
Çektiğim?
Sol'un s'sinden haberi olmayan
Atatürkçü milliyetçi kızıma
Solcu akraban var dediler
İşini yokuşa sürdüler
Menfi rapor verdiler
Burnumuzdan getirdiler
Nedir benim bu sağ'dan
Çektiğim?
Yine solcu akraban var dediler
Hem de solcu belediyeler
Bana zorluk gösterdiler
Kırk yıllık mesleğimden ettiler
Nedir benim bu akrabadan
Çektiğim?
Sağcılığınn da solculuğun da
Modası geçti amma
Gel gör ki bendeki kadere
Sol ayağım, sol kolum
Ağrır oldu şimdi de
Nedir benim bu sağdan, soldan
Çektiğim?
KOCA SİNAN
Ağırnaslı
Koca Sinan
Seni rüyamda
Gördüm
Seni Mostar2da
Drina'da
Kosova'da
Şumnu'da gördüm
Seni Edirne'de
İstanbul'da gördüm
Seni rüyamda
Değil
Dünyamda gördüm
Sevgili kiracım
Dükkanımı boşalttın
Kaçtın gittin
Kayboldun
On aydır
Ne kira verirsin
Ne de dükkanımı
İhtarlar
Protestolar
Tebligatlar
Çeke çeke
Bende takat kalmadı
Haydi kanunlar
Bizi düşünmüyor
Sen düşün bari
Alacağım helal olsun
Dükkanımı ver bari
Bazen çıkarım da
Yukarılara
Bulutların üstünden
Seyrederim Dünya'yı
Hayal aleminde
Dağlar güzel
Ormanlar güzel
Denizler güzel
Dünya pek güzel
Amma
Bir de
Bu güzellikleri
Bozan
İnsanlar olmasa
Antalya'yı kokluyorum
İki Kapılı Han'da
Pabuçcular arastasında
Kuyumcular çarşısında
Antalya'yı kokluyorum
İskele'de Kesik Minare'de
Mermerli'de, Tophane'de
Hava eski hava
Simalar yeni
Binalar eski bina
İnsanlar yeni
Antalya'yı kokluyorum
Küf kokan
Dar sokaklarında
Dolaşarak
Kaleiçi'nde
Antalya'yı kokluyorum
Hayal aleminde
Eski günleri anarak
Hüzün içinde
İNCE OMAR
Elmalı'nın
Girdev yaylasında
Davullar çalınır
Pehlivanlar
Yağlanığ
Çayıra yayılır
Kıspetler dövülür
Allah Allah
Sesleriyle
Güreş tutulur
Kuz köyden
İnce Omar
Destede güreşir
Rakibini,
Bir iki çırpmadan
Sonra
Kündeye getirir
İnce Omar'ın ödülü
Bir sandık lokum
Bir de kuzudur
Asıl ödül ise
Eli kınalı
Yavuklusudur
GERÇEK ACI
Efkarlandım
Bugün gine
Attım kendimi
Sokağa
Yürüdüm
Epey yürüdüm
Ve de baktım
Etrafıma
Selam veren
Bir aşina sima
Çıkarmıki acaba
Burası
Benim memleketim
Antalya
Yetmiş seneden sonra
Yabancı kaldım
Sokaklarında
Gerçek acı elbette
Geçiyor aylar, yıllar
Değişiyor simalar
Azalıyor arkadaşlar, dostlar
Selam verenler
Hatır soranlar
Ben Antalya'mı döktüm
Kağıtlara
Dostlar beni
Şair sandı
Şiir nedir
Şair kimdir
Bilirim
Bu iş bana mı
Kaldı
Rahat, huzur kalmadı
Bir çare arar olduk
Gürültü baş döndürdü
Sessizlik arar olduk
Herşeyimiz karıştı
Sadelik arar olduk
Betona esir düştük
Yeşili arar olduk
Riyakarlık çoğaldı
Gerçek dost arar olduk
Medeniyetten vazgeçtik
Insanlık arar olduk
zenginlik başa bela
Mutluluk arar olduk
Dünyanın tadı kaçtı
Geçmişi arar olduk
Antalya beton şehri
Değil
Ağaç şehri olacak
Ağaç, ağaç, ağaç
Herşeye rağmen ağaç
Sökseler de, kırsalar da
Kurusa da gine ağaç
Bu savaşı ağaçlar
Kazanacak
Antalya eskisi gibi
Yeşil Antalya olacak
Ağaçlar betonları kapatacak
Yeşil Antalya
Yeniden doğacak
Antakya beton şehri
Değil
Ağaç şehri olacak
DOKTOR
Doktor
Söylemesi benden
Sesler geliyor
Safra kesesinden
Hele bir bak
Şu keseye
Amma,
Sakın yanlışlık
Yapma
Safra kesesine
Bak
Para kesesine
Bakma
Teknoloji ilerledi
Sözüm ona refah arttı
Yeşiller azaldı
Betonlar çoğaldı
Kırlarda çiçekler
Ağaçlarda böcekler
Kalelerde kertenkeleler
Kalmadı
Havamızı dumanlar
Çevremizi pislik sardı
Gürültü arttıkça arttı
sevgi, saygı kalmadı
Vay anasına
Vay anasına
Medeniyet deniyor
Bunun adına
EĞER
Eğer bindokuzyüzonsekizde
Kalelerinde kertenkelelerin
Soluduğu
Kayısı ağaçlarında cır cır
Böceklerinin öttüğü
Semalarında
Hacı leyleklerinin uçtuğu
Antalya'nın
Kemiklik mahallesinde
Frenk yemişleri içinde
Fırıncı Mehmet Efendi'nin
Evinde
Dünya'ya gelmeseydim
Eğer,
Birinci Cumhuriyet Bayramında
Tozlu topraklı
Antalya yollarında
Arafa'nın faytonunda
Toplar atılırken İnönü'nde
Selanik yolu var Türk'ün gözünde
Dünyalara bedeldir mah cemali
Allahıma emanet ettim Kemal'i
Marşlarını söylemeseydim
Eğer ilkokulu Kaleiçi'nde
Mader Vatan'da, Ambarlı'da
Lisyi Yenikapı'da okumasaydım
Kiprinos'da, Deliktaş'ta
Mermerli'de çimmeseydim
Çocukluğum Kaleiçi'nde İskele'e
Geçmeseydi
Kırk Merdiven'den düşmeseydim
Beş mayıslarda Kırcamisi'ne
Gitmeseydim
Rumkuş'un, Şarampol'ün incirini
Yemeseydim
Portakal çiçeği kokusunu
Ciğerlerime çekmeseydim
Şimdiki Talya Oteli'nin
Olduğu yerde
Gökteki ayın onbeşinde
Niyet tutup
Kayalara çaput bağlamasaydım
Hıdırlık Kulesi'nin içinde
Duvarlara su döküp
Papaz çıkarmasaydım
Aypark bahçesinde cambazları
Elhamra Sineması'ında
Ankara Postası'nı seyretmeseydim
Ud'cu Zeynep Hanımın Udu'nu
Davulcu Başi'nin davulunu
Dinlemeseydim
Ene, abu, agam, gari demesini
Bilmeseydim
Ben Antalya'lı olurmuydum
Sene dokuzyüzyirmibeşlerde
Otuzlarda
Ud'cu Zeynep Hanım'dan
Bir sesleniş
Bir seda
Kiminin derdine
Dert üsler bu felek
Kimi hanei Vahdette kalıp
Ah ederek
Kimi seyre çıkar
Atlası diba giyerek
kimi mendil bulamaz
Göz yaşını silecek
Dokuzyüzyirmibeşlerde
Ud'cu Zeynep Hanım
Rahmetli
Hem söylerdi
Hem çalardı evlerde
Hayal bu ya
Bir an çıkarım da
Yıldızlara
Oradan bakarım
Dünyaya
Karşımda
Korkunç bir manzara
Lafım yok
Denizlere dağlara
Tabiata
Aklım ermedi
Üstünde yaşayan
İnsanlara
İşleri güçleri
Kavga
Kavga
Kavga
Kaleiçi'nin
Kırmızı damları
Ardında
Beton kaleler
Karşıdan baktıkca
Yüreğimi pareler
Yeşiller, ağaçlar
Hani nerdeler
Bakar, bakar
Dayanamam ağlarım
Ah çeke, çeke
Yeşil Antalya'mı
Ararım
Adalet
Mülkün temeli
Dediler
Beni de
İkna ettiler
Yaptım mülkümü
Verdim kiraya
Ne temel kaldı
Ne mülk
Ne de
Adalet ortalarda
AYNI YERDE AYNI ŞEHİRDE
Kertenkelelerin
Kalelerde soluduğu
Hacı leyleklerin
Havalarda uçtuğu
Cır, cır böceklerinin
Ağaçlarda öttüğü
Tozlu, topraklı
Caddelerin boş
Insanların az olduğu
Sıcak, tehna
Bir memlekette
Frenk yemişlerinin
İçinde
Dünyaya gelmişim
Bugün,
Trafiğin dert olduğu
Yeşilin kaybolduğu
Betonun çok olduğu
Kalabalık, gürültülü
Turistik bir memlekette
Yaşamaya çalışıyorum
Allahın izniyle
Aynı yerde
Aynı şehirde
İnsan iradesi
Önemli amma
Şansa da yer vermeli
Deve üstünde
Yılan sokana
Gökten altın yağarken
Tarlasına bir teki
Düşmeyene ne demeli
Eğer yoksa talihin
İsmini Talih de koysan
Fayda yapmaz
Bindiğin vapur
Batar da
Bindiğin denizaltı
Batmaz
TATLI GELDİ
Onsekiz Mart
Bindokuzyüzsekensekiz
Antalya'nın
Kışla mahallesinde
Fırıncı Mehmet Temizkalp'in
Evinde
Dünyaya gelmişim
O gün
Aylardır beklenen
Vapu düdüğü
Duyulmuş limanda
Odesa'dan
Şeker getirmiş
Antala'ya
Tatlı geldi
Uğur getirdi demişler
Benim için
Hayırlı olacak
İnşallah demişler
Antalya için
Ardarda
Nasıl geçti
Aylar yıllar
Son günlerde
Çok azaldı
Akranlar
Yalnız değilim
Çok şükür
Daha selem veren
Var
Elimde kalem
Önümde kağıt
Ben yazarım
Onlar okur
konuşacak
Dostlar var
Bugünkü curcunalı
Yaşam içinde
Bir an daldım gittim
Eski günlere
Çelik çomak oynadım
Hayal aleminde
Pali Bahçe'sinde
Avare dolaştım
Portakal bahçelerinde
Görür gibi oldum
Kalelerde dolaşan
Kertenkeleleri
Duyar gibi oldum
Cırcır böceklerinin
Konserlerini
Ağustos sıcağında
Terledim
Kozaklı Kahve'deki
Çayda serinledim
Bindim Arafa'nın
O külüstür faytonuna
Uçar gibi oldum
Hayal içinde
Cennet yolunda
Antalya'mda
Alışamadım şakalarına
Ey güzel Antalya
<<pardesüsüz, şemsiyesiz
Çıkarsam sokağa
Yağmur mutlaka
Arkamda
Tedbirli çıktığımda da
Gün güneşlik olur hava
Antalya sevgili Antalya
Senelerdir alışamadım
senin bu tatlı şakalarına
BETONLAR ARASINDA
Çucukluğum geçti
Kırlarda, bahçelerde
Doğayla, kucak kucağa
Mutluluk içinde
Ağaçlar arasında
yemyeşil Antalya'da
Yaşıyorum şimdi
Üçüncü yaş dönemimi
Sözüm ona
Modern Antalya'da
Yeşili tükenmiş
Ağaçsız bir ortamda
Betonlar arasında
Bir patırtı
Verdim alamadım
Koştum varamadım dünyası
Yetmiş sene
Böyle geçti
Koca bir ömür
Düzen
Böyle kurulmuş ne denir
Bir didişme
Bir çekişme
Bir kavga
Gitti, koca, koca
Yıllar boşuna
Akıl başa geldi
Amma
Yolunda
Sonuna geldik
Ne fayda
İNSAN SEVGİSİ
İnsanın simgesi
İnsan sevgisis
Tanrının en büyük
Hediyesi
İnsan sevgisi
Dostluklar ounla
Başlar
aşklar onunla
Yaşar
Mutluluğun temelinde
O, vardır
Yaşamak, sevmek
Demektir
İnsan sevgisi
Hayvan sevgisi
Tabiat sevgisi
Başta,
Allah sevgisi
POSTACI
Postacı, postacı
Sırtındaki çanta ile
Mahallenin baş tacı
İyi haber de sende
Kötü haber de sende
Ne olur bize
Kötü haber getirme
Yolların eskitemediği
Çilekeş postacı
Haber bekliyenlerin ilacı
Gözler sende
Ümitler sende
Ne olur bize
Kara haber
Getirme
KARDEŞCESİNE
Bir dünya özlüyorum
Kötülüklerin yok edildiği
İnsanın, insanı sevdiği
Kardeşcesine
Bir dünya özlüyorum
İyiliklerin seçildiği
Kedi ile köpeğin geçindiği
Kardeşcesine
BOŞ VER
Boş ver üzme canını
Dünya malı senin değil
Boş ver üç gün sonra
Beş gün sonra
Ne olacak belli değil
Boş ver olanlara
Bitenlere
Senden evvel gidenlere
Boşver
Gününü gün etmeye bak
Gökkubbesi çökse bile
Altta kalan senin değil
SEVERİM SENİ
Yaşamak güzel şey
Dertler olmasa
Sevişmek güzel şey
Hasret olmasa
Dostluklar ne güzel
Kavga olmasa
Baharlar ne güzel
Kışlar olmasa
Ey dünya
Yine de severim seni